ÜLKE SPORUMUZDAKİ EN BÜYÜK SORUN: BİLGİ EKSİKLİĞİ | GÖRKEM BITIRAK

ÜLKE SPORUMUZDAKİ EN BÜYÜK SORUN: BİLGİ EKSİKLİĞİ | GÖRKEM BITIRAK

   “YETKİSİ OLANIN BİLGİ, BİLGİSİ OLANIN YETKİSİ YOK” – SLAVEN BILIC

Uzun yıllardır kendi içimde tartıştığım bir konuydu açıkçası bu. Hem profesyonel bir oyuncu olarak sporun içinde bulunduğum dönemde hem de seyirci olarak izlediğim dönemlerde teori kısmına oldukça kafa yordum. 2015  yılında Slaven Bilic, Beşiktaş macerası sona erdikten sonra başlıkta kullandığım o meşhur demecini vermişti basına. Üzerinden 6 yıl geçti ve ne kadar haklı olduğunu da gün geçtikçe daha iyi anladım. Oyuncu yetiştiremiyoruz, tesisimiz yok gibi konulardan şikayet ediyoruz. Fakat bizim bunlardan daha öncelik vermemiz gereken bir sorunumuz var. BİLGİ SAHİBİ YETİŞTİRİCİLERİMİZİ tek tek harcıyoruz.

  AKADEMİSYENLER KESİNLİKLE İŞİN İÇİNE DAHİL EDİLMELİ

Şu bilgileri vermek istiyorum öncelikle. Herhangi bir BESYO- Antrenörlük bölümünden mezun olan biri şu dersleri vermek zorunda: 1) Anatomi ve Kinesiyoloji, 2) Spor Fizyolojisi, 3) Spor Psikolojisi, 4) Antrenman Planlaması. Bu sıraladığım dersler arasında özellikle kinesiyoloji ve fizyoloji tıp fakültesi okuyanlar için bile büyük önem arz ediyor. Bu donanıma sahip bir öğrenci okuldan mezun olduktan sonra ne yapıyor peki? Futbol veya basketbol

ana branşı ile mezun olursa “B Lisans” denkliğine sahip oluyorlar. Profesyonel seviyeye çıkmak için ise en iyi ihtimalle 6 seneye ihtiyaçları var. Yani 4 sene okul + 6 sene de belge alma süresi ile toplamda 10 senelik bir süreç var. Bilimsel donanıma sahip, oyun hakkında bilgili ve istekli bir antrenör adayı 10. senesinin sonunda ancak profesyonel olabiliyor.

Şimdi ise geçmişinde sadece 8 sene profesyonel olarak futbol oynamış birini ele alalım. 15 günlük iki kurs ile birlikte sırasıyla B ve A denkliğine sahip iki lisansı da alabiliyor. Pro-lisansa sahip birinin de belgesini kullanarak da A lisansı ile bir takım yönetebiliyor. Tecrübe ile teori elbette birbirini tutmaz. Fakat bilimsel donanıma sahip, çok kaliteli akademisyenlere sahibiz. Üst seviyedeki antrenörlere baktığımızda artık hepsi yanında bir yardımcı olarak akademisyen bulunduruyor. Çünkü günümüzdeki her sporda artık oyunun galibini belirleyen şeyler mikro nüanslar, Ve maalesef biz bu konuda geride kaldık. Tartışmanın olduğu yerden en doğru karar çıkar fakat bizim antrenörlerimizde bir tutuculuk ön planda. Ne derse desin kendisine evet diyen adamları çok seviyorlar. Haliyle de yeni nesle bir yetiştirici aktaramıyorlar.

   BİREYSEL SPORLARDAKİ DURUMUMUZ İÇLER ACISI

20’şer Grand Slam ile tarihteki en çok şampiyonluğa sahip olan üç tenis oyuncusunu değerlendirmek istiyorum. Roger Federer İsviçreli, Rafael Nadal İspanyol ve Novak Djokovic Sırp. Doğdukları yerlerdeki nüfusları ele aldığımda Basel, Mallorca ve Belgrad’ın toplam nüfusu değil bir İstanbul veya Ankara; Antalya ve Bursa bile etmiyor neredeyse. İşte burada bilgili, bilimsel anlamda donanımlı spor insanları devreye giriyor. Ülkemizde bir

çocuğun tenise yeteneği var ancak matematiğe yeteneği yoksa biz o çocuğa özellikle matematikten özel ders ayarlıyoruz. Fakat yurt dışında bu tam tersi. Çocukların iyi olduğu konuda daha iyi, en iyi olması için bir çaba sarf ediliyor. Hatta ve hatta Nadal’ın koçu, Nadal sağ elini kullanmasına karşın daha tehlikeli bir oyuncu olması için Nadal’ı bir solağa dönüştürüyor. Neticesinde de tarihin en iyi toprak kort oyuncusuna dönüştü Rafa. Aynı şekilde Federer’in de 35 yaşından sonra backhand’indeki milimlik tutuş değişimi Ekselanslarına 3 Grand Slam daha kazandırdı. Bu kadar ince detayları düşünen bir koç grubu ile maalesef yarışamıyoruz. 85 milyonluk ülkemizde değil bir Federer-Nadal; bir Wawrinka veya Thiem yetiştiremiyoruz. Türkiye’de en çok ilgilenilen spor olmamasına rağmen tenis branşında bile son derece bilgili koçlarımızın hak ettikleri yerlerde olmadıklarını düşünüyorum.

Uzun lafın kısası eğer ki ülke sporumuzu düzeltmek istiyorsak oyuncudan önce koç yetiştirmeliyiz. İster yurt dışına eğitime gönder ister yurt dışından eğitimci getir. Bunun derdine de yetkisi olup bilgisi olmayanlar düşer mi? En son umutlar ölür demişler 🙂

 

1 Yorum
  • Ahmet Muharremoğlu
    03 Ağustos 2021 Cevapla

    Vallahi doğru söze ne denir sana gönülden katılıyorum görkem

Yorum Yazın