BİR SPORCUNUN EN BÜYÜK SİLAHI: MENTAL DAYANIKLILIK | GÖRKEM BITIRAK

BİR SPORCUNUN EN BÜYÜK SİLAHI: MENTAL DAYANIKLILIK | GÖRKEM BITIRAK

BAKMAK İLE GÖRMENİN ARASINDAKİ FARKI ANLAMAK GEREK

Hayatımızın her anını bir şeyler düşünerek geçiriyoruz. Dönem dönem bu düşünceler içerisinde boğulurken dönem dönem de kendimize en uygun çıkış yolunu buluyoruz. Bu iki kavramın yüzdelik oranları ise mental dayanıklılığımız konusunda bize ufak ipuçları veriyor. Bir sporcu için de en önemli konu psikolojik olarak ayakta kalabilme seviyesidir. Şimdi bunu biraz inceleyelim 🙂

Başlıkta da kullandığım gibi bakmak ile görmek arasında çok ince bir çizgi vardır. Bunun en basit örneğini ise geometri üzerinden verebiliriz. Bir üçgene veya dörtgene herkes bakarken, oradaki küçük nüansı “görebilen” kişi problemi çözebilir. Keza oyunun akışını değiştirecek hamleyi yapan bir satranç oyuncusu veya rakibinin savunmadaki duruşuna göre set oyununu belirleyen bir basketbolcu gibi. Yazması bir o kadar kolay olduğu gibi bunları o an içinde uygulamak haliyle ciddi bir süreç istiyor. Bu sürecin uzunluğu ise sporcunun mental dayanıklılık seviyesine göre değişkenlik gösteriyor.

SINIRLARI AŞMAK

İnsan kendi sınırlarını aşabilen tek canlıdır. Sınırları aşmanın da tek yolu konfor alanını terk etmekten, kendini bulmaktan geçer. Herkesin kendine göre idealleri, prensipleri ve doğruları vardır. Ve bu doğrular ışığında yapabileceklerimizi belirleyerek onları geliştirmeye yöneliriz. Haliyle bu durum da bir takım yetilerimizin körelmesine yol açar. Bu duruma “primat refleksi” denir. İşte sınırları aşmak burada çok çok önemli bir yer tutar. Mental olarak sahip olunan bu düşünceyi yıkmak, aslında sınırları aşmanın ilk adımıdır. Nitekim sınır aşımının sonunda doğru yolun “düz” olmadığını, çalkantılı

bir yapıda olduğunu ve o çalkantılı yoldaki dengemizin ise bizim mental dayanıklılığımız olduğunu fark ederiz. Düştüğümüz noktada tekrar ayağa kalkıp bu yolda nereye gideceğimizi belirlemek ise bizim sınırları aşma seviyemizi gösterecektir.

Sembol olmuş birkaç örnek sporcu üzerinden örnek vermem gerekirse de öncelikle Michael Jordan, Cristiano Ronaldo ve Roger Federer örneklerini vermek isterim.

2.5 yıl eline basketbol topu almayıp ani bir kararla basketbola geri dönen Jordan, yeniden Chicago Bulls’u 3 sene üst üste şampiyon yapmıştı. Ronaldo için ise söylenecek pek fazla şey yok. En iyi olmayı bu kadar isterken ve gerek kazandıkları gerek hala yapmaya devam ettikleri ile futbol tarihinin en iyisi olmaması için hiçbir neden yok. Federer için ise çoğu otorite tarafından “artık bitti” dedikleri noktada 35 yaşından sonra kazandığı 3 Grand Slam ile çıtayı oldukça yukarı taşıdı. Kısacası bu böyle evet demek oldukça kolay. Zor olan konfor alanını terk edip daha fazla ne yapabilirim diye Kaf Dağı’nın arkasını merak etmek aslında 🙂

  YA ÖYLE DEĞİLSE?

Ve işte, bence en önemli kısım. Ya öyle değilse? sorusu. Bunu sormak bir o kadar cesaret istediği gibi bir o kadar da basittir. En basit açıklaması ile bunun yanıtı kendi gerçeğini yaratmaktır. Birçok başarılı profesyonel sporcunun en kritik anda kendisine sorduğu sorudur “ya öyle değilse?”. Son penaltıyı atan bir futbolcunun kendisine sorduğu bir sorudur. Keza son topu kullanan bir basketbolcu veya şampiyonluk servisini atan tenis oyuncusunun

 kendilerine sordukları gibi. İşte burada bu oyuncular veya rakipleri kendi gerçeklerini yaratırlar. Ya öyle değilse, ya ben kazanırsam sorusunu cevaplayan ise mutlu sona ulaşacaktır.

Gerçek şampiyonların en büyük özelliğidir kendi gerçeklerini yaratmak. Haliyle de bu durum, eşsiz bir beceriyi onlara kazandırır: Stres Yönetimi. Örneğin siyah bir sandalyeyi kırmızı hayal ederler ve artık onlar için o sandalye kırmızıdır. Aynısını oyun içinde de uygularlar. Maçın en kritik anında kendilerini şampiyon olarak görerek “ANDA KALMAYA” çalışırlar. Anda kalabildikleri sürece de şampiyon olarak kalırlar. E tabii bu da güçlü bir mental dayanıklılık ister. 🙂

Yazar notu: İnsan olmak zayıflığın zorladığı aşırı gelişmiş zihinsel bir kapasitedir. Bu zihinsel kapasitenin sağlıklı olması için ise kendimizi bulmak ve sınırlarımızı aşmak gerekir. Kimse unutmamalı ki hepimiz eksiğiz ancak bu eksiklere göre kendimizi hazırlarsak en güçlü silahımızı elde etmiş oluruz: Mental Dayanıklılık 🙂

Yorum Yok

Yorum Yazın